Güncel Haberler

Obradovic: Silahları yaratan kimse, ona sorardım. Neden?

beINsports’a detaylı bir röportaj veren Fenerbahçe koçu Zeljko Obradovic, Euroleague, FIBA, NBA üçgeni, NBA’e gönderdiği oyuncular, hayat felsefesi gibi bir çok önemli konu hakkında gelen soruları cevapladı.

Beş yılınız geride kaldı Türkiye’de. İlk başta iki yıllık sözleşme imzaladığınızı hatırlıyorum. Panathinaikos’ta da öyle yapıp, 13 sene kalmıştınız. Şimdi burada beşinci sezonunuz. Burada olmaktan dolayı nasıl hissediyorsunuz? Bu kadar uzun olmasını bekliyor muydunuz?

Pardon, beşi geride bıraktık. Altıncı sezonumuz. İyi hissediyorum. Yeniden başlamak, her seneki değişiklikleri görmek mutlu ediyor.

Bu yaz nasıl geçti? Olimpiyat yoktu, Dünya Kupası yoktu. Basketbol yoktu. Basketbol dışında ne yaptınız?

Yine basketbol. Birkaç oyuncumuz Dünya Kupası elemelerinde milli takım forması giydi. Tüm takımla sadece üç idman yapabildik. Kolay değildi. Hatırlıyorum, ilk yılımda da böyle olmuştu. Dört idman sonrasında kupa oynamıştık. O zaman farklıydı, Türkiye Kupası oynuyorduk. İlk resmi maç Süper Kupa. O maçı çok düşünecek vaktimiz yok. Sadece önümüzdeki doğru zamanı kullanıp, birlikte çalışmak için her fırsatı değerlendirmek istiyoruz. Her idman ve maçtan sonra daha iyi oynama ihtimalimiz var. Çok açık ki, sezon boyu çıkmamız gereken seviyede değiliz. Bunları düzeltmeliyiz.

Kişisel olarak soruyorum. Ne yaptınız? Nereye gittiniz? Nasıldı?

Her yıl yaptığım gibi. Önce Sırbistan’da annemin yanına gittim. Sonra arkadaşlarım ve ailemle vakit geçirdim. Her zaman söylerim, şanslı bir insanım çünkü fazla miktarda çok yakın dostum var. Her yıl yaptığım gibi işte…

Olimpiyat ve Dünya Kupası’nda basketbolun nasıl değiştiğinden bahsedersiniz hep. Sizce bu eleme maçlarının basketbola bir katkısı oldu mu? Diğer turnuvalara oranla kalite biraz daha düşüktü.

Evet ve bu çok doğal. NBA’deki oyuncular farklı sebeplerden dolayı milli takımlarında yoklar. Aynı zamanda bazı Euroleague oyuncuları da. Yani en iyinin en iyisi kadroda olmazsa, kesinlikle kalitenin en üst seviyede olmadığını görebilirsiniz. Hepimiz basketbolu seviyor ve en iyi oyuncuları görmek istiyoruz. Taraftar açısından nasıl olduğunu düşün bir de…

Sizce bu durum yakında değişecek mi?

Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Değişeceğini de sanmıyorum.

İki taraf da inatçı davranıyor bu durumda…

İki taraf derken kimlerden bahsediyorsun?

FIBA ve Euroleague.

Bu birinci soru. Neden herkes FIBA ve Euroleague hakkında konuşuyor. NBA ne olacak? Normal sezon devam ederken milli takımlara gelmeyen kaç NBA oyuncusu var?

Yetmiş.

Seksen beş.

Avrupalı ya da değil. 85 oyuncu. Herkes bu hileyi yapıyor. Bu Euroleague ve FIBA arasında bir sorun değil. Benim fikrim bu yönde. Çünkü NBA de var.

NBA’e dokunamıyorsunuz.

Evet, öyle. Yani bu FIBA ve Euroleague arasında bir sorun değil, global bir problem. NBA’in duruşu çok net. Aslında Euroleague’in de duruşu net ama hiçbirimiz oyuncularımıza “Fenerbahçe için oynamalısın, milli takıma gitmemelisin” demiyoruz.

Siz her zaman onları serbest bırakıyorsunuz.

Bu oyuncuların kararı. Bizde kaç tane oyuncu var? Türk, Sırp, İtalyan, Yunan, Çek Cumhuriyeti, Fransa… Ahmet Ürdün’de oynuyor… Bir koç olarak söyleyebilirim ki, milli takımda oynamak bir insan için en büyük gurur. Kasım ayında İspanya – Türkiye eleme maçı var. Aynı gün üç Euroleague maçı da var. Üç Türk takımı, üç İspanyol takımına karşı. Biz Barcelona ile oynuyoruz. Efes – Baskonia ve Darüşşafaka – Gran Canaria. Aynı gün. Birileri bunun basketbol için iyi olduğunu mu düşünüyor? Biz yine oyunculara bırakacağız kararı. Ancak bir çözüm olacağını düşünmüyorum.

Oyuncuların bu yönde attığı “Oyuncular Birliği” adımı için ne diyorsunuz? Sizce onların sesini duymak önemli mi?

Bence bu çok önemli. Bence günün sonunda karar verecekler onlar. Çıkıp ne istiyorlarsa konuşmalılar. Oyuncular Birliği her şeye karar vermeli çünkü onlar herkesten önemli. Antrenörleri, genel menajerleri, menajerleri, başkanları unutun. Oyuncular olmadan imkansız, bizlerden biri olmadan her şey mümkün.

Kendiniz için de konuşuyorsunuz?

Evet, hepimiz için.

Peki antrenörler arasında konuşuyor musunuz? Her sene Barcelona’da bir araya gelip antrenörler toplantısı yapıyorsunuz. Yapabilecekleriniz hakkında konuşuyor musunuz?

Biz de Euroleague Antrenörler Birliği kuracağız. Gelecekte herkese duyuracağız ama bence iyi bir noktadayım.

Söylediğiniz gibi Avrupa için değil ama geçen sene de benzer bir fikstür durumu vardı. Bursa’daki Türkiye – Ukrayna maçının olduğu saatte Euroleague maçı vardı. Televizyon yayınlarının çakışmasından hatırlıyorum. Aynı anda iki basketbol takımından biri oyuncularından yoksun sahaya çıkıyor.

Bu da güzel örneklerden biri. Sadece bu değil, tüm Avrupa’da durum böyleydi.

NBA hakkında konuşurken, iki oyuncunuzu daha NBA’e verdiniz. Sanki her yıl NBA sizden birilerini çalıyor. Bojan, Nemanja, Bogdan, Brad Wanamaker, James Nunnally. Nasıl hissediyorsunuz?

Yavaş yavaş orada bir takımımız olacak.

Üstelik sanki her pozisyondan birini gönderiyorsunuz.

Ben çok gururluyum. Herkes NBA’in en iyi lig olduğunu biliyor. Kulübümüz de oyuncuları kadroda tutmak için elinden geleni yapıyor ama onların isteği gitmek. Yapacak bir şey yok. Onları çok iyi anlıyorum. Kişisel bir sorunum yok. Fenerbahçe olarak çok oyuncumuzun NBA’de yer almasından çok gurur duyuyorum. Üstelik çok önemli oyuncular, öyle sadece kenarda oturan oyuncular da değil. Hepsinin nasıl olduğunu görüyorsunuz. Brad ve James için işlerin nasıl gideceğini göreceğiz ama ellerinden geleni yapacaklardır. Onların bize kattıklarını hep hatırlayacağız. Biz onları takip edeceğiz, eminim ki onlar da bizi… Eğer gelecekte başka oyuncularımız da NBA’e giderse hepimiz bundan mutlu oluruz.

Bogdan’ın burada kalmasını istediniz, sizin için bir yıl daha kaldı ve ondan sonra NBA’e Avrupa şampiyonu olarak gitti. Üstelik NBA tarihinin en yüksek çaylak kontratını aldı. Ekpe Udoh ve Brad Wanamaker ise burada kazandıklarından daha düşük paralara gittiler. Bu sizin için farklı mı?

Hayır, bunun oyuncuların tercihi olduğunu anlıyorum. Bence Bogdan için doğru zamandı. Brad için de öyle. O Amerikalı, gelip benimle doğrudan konuştu. Dürüstçe bu fırsatı değerlendirmek istediğini söyledi. Ekpe için de öyle. Bir taraftan bakınca onlar için olay para meselesi değil. Başka taraftan bakınca, takımımızda bazı oyuncular NBA’den ya da Avrupa’dan teklifleri reddedip kulüpte kalıyorlar. Daha az paraya burada kalmayı tercih ediyorlar. Nerede olduklarını anlayıp, burada oynamak istiyorlar. Ancak biz herkese saygı duyuyoruz. Bu kişisel bir karar.

Aile kararı.

Evet, aile kararı.

Nicolo Melli için ne söylersiniz? NBA’den birçok teklif vardı, ancak Fenerbahçe’ye geldi. Jan Vesely için de aynısı. Sizin için burada kaldılar.

Hayır, Fenerbahçe’de iyi hissettikleri için kaldılar. Fenerbahçe organizasyonunun ne anlama geldiğini biliyorlar. Buradaki beş yılımızda Fenerbahçe üst üste dört yıl Final Four’da oldu, son üç finali oynadı. Kesinlikle Avrupa’nın en iyi takımlarından biriyiz. En iyi organizasyon mu? Şimdi her şeyi bildiğimizi, bir şeyi değiştirmeden işlerin daha iyi olacağını düşünecek zamanda değiliz. Her gün hepimizin değişmesi için yeni bir fırsat. Parkeden, dışarıdaki insanlardan, kulübe liderlik eden insanlardan başlar bu. Hepimiz, şimdikinden daha iyi olabileceğimizi düşünmeliyiz.

Parkede çok başarılısınız. Son dört Final Four, son üç final… Bu kulüp bunları daha önce yaşamamıştı. Sizce Fenerbahçe Euroleague geleneğini yaratabildi mi? Çünkü bu başarıdan daha farklı bir şey. Ya da Fenerbahçe basketbol geleneğini yaratma konusunda nerede?

Buradaki ilk basın toplantımı hatırlatsan, “Burası benim evim olacak” demiş ve her maçta salonu dolu görmek istediğimi söylemiştim. Euroleague’de bunu görüyoruz, kombine satış rakamlarımız ortada. Neredeyse her maç dolu tribünlere oynuyoruz. En genç taraftarımızı düşünüp, onların burada olmasını sağlamalı ve yeni taraftar yaratmalıyız. Hayat çok hızlı geçiyor. Her zaman gençleri düşünmeliyiz. Tek yolu bu. Dediğim gibi, her zaman hedefimiz aynı. Her takımla rekabet edebilecek bir noktada olmak istiyoruz. Günün sonunda herkes bizim takım için elimizden gelen her şeyi yaptığımızı düşünmeli. Kötü günde de, iyi günde de… Başka bir yol bilmiyorum.

Kulüp antrenörlüğü kariyerinizde kaç kupa kazandığınızı biliyor musunuz?

Hayır. Sayması kolay ama tam sayıyı bilmiyorum. Bildiğim bazı rakamlar var ama emin değilim.

Geçen sezon ligde Tofaş’ı yenerek şampiyon olduğunuzda, kariyerinizin 40. kupasını kazandınız. Dört ve sıfır. Ayrıca milli takımla 1997 Avrupa ve 1998 Dünya Şampiyonluğu da var. 40 kupa koç… Ve hâlâ 41. kupanın hayalini mi kuruyorsunuz?

Evet, rakamlar. Rakamlar geriye dönüp saymak için iyidir, vesaire. Fakat gerçek olan şey bugün ve gelecektir. Bunu anlamanız gerekiyor. Üç önemli oyuncumuz gitti, aramıza bazı yeni katılanlar var. Çok çalışmamız lazım. Senin söylediğin gibi, en azından yeni kupanın hayalini kurabilmek için çok çalışmamız lazım. Eğer hayatınızda büyük bir hedefiniz yoksa, hiçbir şey elde edemezsiniz. Hayal edip, inanmak iyidir. Eğer kendimi hazırlarsam, çok çalışırsam, Tanrı hepimizin sağlıklı olmasına izin verirse, her kupa için savaşmaya hazırız. Görelim, bakalım. İlginç olacak. Her sezon gibi çok zor olacak. Sezon boyunca zor anlar, zor durumlar vardır. Her zaman en önemlisi birlikte kalabilmek ve burada beş senedir benim arkamda duran harika insanların desteğini almak. Bir kez daha bu desteği istiyorum. Bu destekle her şey bizim elimizde. Biz de her sene olduğu gibi elimizden geleni yapacağız.

Sizi bazen anlamıyorum. 2012’den bu yana dokuz ya da 10. röportajımız. Yayın dışında birçok seminere de gidiyoruz… Ne zaman kupalarınız, başarılarınız konuşulsa ufalıyorsunuz. Daha da alçak gönüllü bir hale geliyorsunuz. Hadi ama Koç, tarihte kimse sizin kadar kupa kazanmadı.

Tamam da, bu takım işi. Çıkıp kendi kupalarımdan bahsedebilirim. Ancak bu doğru değil ki. Her şeyi birlikte yapıyoruz. Yardımcılarımdan başlayayım, takım gibi her gün birlikte çalışıyoruz. Sonrası kulüp. Başkanımız kimse, ofise gelenler kimse, onlarla yapıyoruz. Tabii ki en önemlisi oyuncular. Elbette biri beni seçip burada çalışma fırsatı verdi ve Maurizio Gherardini ile birlikte istediğim gibi çalışıyorum. Sonrasında, Fenerbahçe’de oynamanın ne anlama geldiğini ve buradaki beklentileri bilecek oyuncuları seçmemiz gerekiyor. Takım işi olmadan bu mümkün değil. Söylediğin güzel, herkes için sayması kolay. Ancak en önemlisi oyuncular. Parkede kararı onlar veriyor. Bizimki gibi bir kadro olunca, benim de kenarda yüzde yüz konsantre olmam gerektiğini biliyorum. Hava atışıyla birlikte ne olup bittiğini anlıyorum. Yanlış mı yaptım, kötü kararlar mı aldım? Bunu anlıyorum, çünkü işim bu. Konsantre olmam lazım, takımıma yardımcı olmam lazım. Yardımcılarım da bana sürekli fikir verir. Bazen onlarla yaptığım tartışmaları görüp kavga ettiğimizi düşünebilirsiniz. Bu normal. Ben etrafımda her şeye evet diyen insan istemiyorum. Bu doğru değil bence. Bu şekilde gelişemezsiniz. Eğer kupaların peşinde koşmak istiyorsanız tartışmalı, farklı fikirleri dinlemeli ama oraya çıktığınızda kafanızda her şeyi netleştirmelisiniz. Bu bizim ofisin işi.

Teknik kadronuzdan da bahsettiniz. Onların da NBA’e gitmesine izin veriyorsunuz. Erdem Can gibi. Her yaz NBA’e gidiyor ama bu yaz Utah Jazz’in yaz ligi takımında antrenörlük yaptı. Bunun için ne söylersiniz?

Sadece Erdem’le değil, tüm antrenörlerle de gurur duyuyorum. Vlado Androic var, sen kaç yıldır birlikte olduğumuzun hikayesini biliyorsun. Izquierdo’yla Juventut’ta birlikteydik. Genç Berkay var, Bata var ki birçok oyuncum bu yaz Belgrad’da onunla özel çalışmaya gitti. Dediğin gibi Erdem, Utah’tan bir davet aldı. Quin Snyder ile iyi bir ilişkisi var. Ben de onunla konuştum. Ekibimden birisi oraya gittiği için çok gururluyum. Erdem için iyi tecrübe. Herkes yaz döneminde istediğini yapabilir. Ben bunun çok olumlu olduğunu düşünüyorum.

Şu günlerde NBA ve Avrupa koçları arasındaki ilişki de artıyor. Scariolo Toronto Raptors’a gitti, Fotis Katsikaris de Utah’a.

Sarunas Jasikevicius’un hikayesini de hatırlarsın. Önce baş antrenör, sonra yardımcı antrenör olmasını istediler. Birçok Euroleague koçunu orada istiyorlar. Ancak hiç kimse baş antrenör olma başarısını gösteremedi.

Sadece Igor Kokoşkov.

Evet ama Igor kendisiyle ilgili konuşurken “Orada büyüdüm” diyor. 18-19 yıldır orada. Birçok takımda asistanlık yaptı, bu yüzden Amerikalı bir antrenör olarak görülüyor. David Blatt Amerikalı. Mike D’Antoni’nin ilk tecrübesi de Milano’yla, sonra Benetton’laydı ama o da Amerikalı. Gerçek anlamda Avrupa’dan bir antrenör için ciddi bir ihtimal görmedim. Birçok kez Ettore Messina’yla konuşuyorum. Birçok iş görüşmesine giriyor ama kimse ona bu fırsatı vermiyor. NBA’de görev yapabilecek kalitede çok antrenör olduğunu düşünüyorum. Herkes bana bunun “çok farklı” olduğunu söylüyor. Ne farklıysa? Dostum Joe Dumars’ın söylediğini her zaman hatırlayacağım. Basketbol evrensel bir oyundur. Basketbol, basketboldur. Bana farklı kurallardan bahsetmeyin. Parke aynı, top var, beşe beş basketbol oynanıyor. Ancak anlıyorum. Durum böyle. Herkes istediğini yapabilir. Onların yolu buysa, bu onların problemi. Benim burada kendi sorunlarım var.

Sizin için de benzerini düşünüyorum. Avrupalı antrenörler için bir algı var. Çok sertler, o idman alışkanlıklarıyla 82 maçı çıkaramazlar… Sizi görüyorum. Kariyerinizin her adımını takip ediyorum. 92’den beri mümkün olan her şekilde kazandınız. Hızlı basketbolla, yavaş basketbolla, savunma takımıyla, hücum takımıyla, topu elinde isteyen üç yıldızla, iki pivotla… Avrupa’da mümkün olan her şekilde kazandınız. Şimdi de görüyorum ki idman alışkanlıklarınızı değiştirdiniz, günde bir antrenman yaptırıyorsunuz.

Biz böyle konuşmaya hep devam edeceğiz. Orada birini bench’te görene kadar yapabilir mi, yapamaz mı göremeyeceğiz. Umarım o gün gelir. Nasıl oynadığımızdan bahsediyorsun. Elinizde takım varken adapte olmak zorundasınız. Kadronuzdaki oyuncuların kalitesi her zaman nasıl basketbol oynamak istediğinize cevabı verir. Her zaman böyle yaparım. Oyuncularımın kalitesine göre en iyi çözümü üretirim. Bu bir süreç. Zamana ihtiyacınız var. Diyelim ki geçmiş sezondan bir maç aldınız. Sezon başından ve sonundan iki maç alın. Fark inanılmaz. Her şey sezon sonunda çok daha kolay gibi görünüyor. Neden? Çünkü o kadar çok maç ve idmandan sonra sezon başındaki gibi defalarca tekrarlamaya ihtiyaçları kalmıyor. Her şey. Hücum ya da savunma. Sezon başında hep böyledir. Kenardan bir set oynamalarını söylerim, bir oyuncu unutur. Eğer bir oyuncu bile unutursa sorun var. Otomatizm en büyük problem.

Belki de bu yüzden, yazın oyuncu transfer etmek için daha esnek olabiliyorsunuz. Hatırlıyorum ilk başta Chris Singleton ile konuştunuz, diğer takımlar gibi. Sonra Joffrey Lauvergne’i aldınız. İki farklı tip oyuncu.

Öncelikle dedikodulara güvenmeyin. Yaz dönemine dönersek, Fenerbahçe için kaç isim çıktı. Ben menajerlerin, gazetecilerin, taraftarın durumunu anlayabiliyorum. Herkes neler olup bittiğini öğrenmek istiyor. Gerçek doğru biraz daha farklı. Biz ciddi insanlarız. Tabii ki farklı teklifleri değerlendiriyor ve ihtimalleri düşünüyoruz. Fakat normalde ekibim ve Maurizio ile birlikte konuşup, karar verip, kulübü yöneten başkana sunuyoruz. “Böyle bir ihtimalimiz var, bu transfer bütçemizin içinde, yapabilir miyiz?” diye soruyoruz. Onay gelince teklifi gerçekleştiriyoruz. İsimler, isimler hep konuşulur. Genelde Final Four sonrasında başlar. Her menajer oyuncusunu sokmaya çalışır. Herkes orada olduğu için ayrılacaklardan bahsedilir. Bu tipik bir durum ve aşabilmek için yeterli tecrübeye sahibiz.

Farklı isim ve tercihler için konuşmayı istememenizi anlıyorum. Ancak bahsettiğim mantık şu. Sizin takımınızı sahada analiz etmek çok zor. Tek tip bir oyununuz olduğunu söylemek zor. Geçen sezon 90 atarak da maç kazandınız, 60 da. Sanıyorum size esnekliği kazandıran şey bu. Joffrey Lauvergne ve Tyler Ennis’in tek seçenekler olmadığına eminim.

Hayır, tabii ki değildi. Sonunda onlara karar verdik. Joffrey’nin buraya geldiği günkü tepkisini hatırlarsanız, Fenerbahçe’de olmaktan çok mutlu birisi vardı. Hep bundan bahsetti. Avrupa’da sadece Fenerbahçe’nin teklifini kabul etti.

Önemli bir imzaydı.

Bizim için en önemlisi buraya gelen insanın Fenerbahçe’ye dair her şeyi sevmesi. Joffrey ilk dakikadan itibaren her idmanda ve maçta bunu gösterdi. Tabii ki herkes gibi iniş-çıkışları var ama benim işim ondan ne istediğimi belirtmek. Zamanla daha iyi olacağına eminim. Şimdi kötü oynuyor demiyorum, fakat her zaman daha iyisi vardır. Ennis de öyle. Çok videosunu izledim. Maurizio ve Erdem onunla Vegas’ta Yaz Ligi’nde direkt konuştular. Sen bana yaz dönemini sormuştun. Yazın Maurizio’yla günde beş kez konuşmadığım gün yoktu. “Böyle tatil mi olur?” diyeceksin. Evet öyle oldu. Belki belki bazı günler bir kez konuşmuşuzdur. Ancak iş bu. Her zaman yardımcılarımla, Bata’yla ve oyuncularımla konuşmak zorundayım. Nasıl olduklarını bilmeliyim. Bir şekilde iletişimde olmalıyız. Mantıklısı bu. Sonunda gelmek isteyen oyuncuları aldık. Görelim.

Bogdan Bogdanovic ve Jan Vesely. İki oyuncu da Partizan’da Dule Vujosevic için oynadı. Şimdi Joffrey Lauvergne de aynı okuldan geliyor. Bu transferde bir faktör oldu mu?

Lauvergne birkaç yıldır Avrupa basketbolundan uzak. Bana sorarsan, seviyorum çünkü benim kulübüm Partizan için oynadı. Sonuçta kimseden bir sır sakladığım yok. Bence herkes Fenerbahçe’yi ne kadar çok sevdiğimi biliyor. Partizan benim kulübüm ve hep öyle kalacak. Oradan birisinin gelmesi de güzel. Lauvergne için de Partizan çok önemli bir yer tutuyor. Ancak Kızılyıldız’dan gelen iki Sırp oyuncumuz da var. Daha önce Pero Antiç öyle. Gigi Datome gibi İtalyan oyuncularımız da var. Onunla konuşursanız, elbette geçmişiyle ilgili özel hissettiği takımlardan bahsedecektir. Mantıklısı bu.

Aslında taktik açıdan konuşuyorum. Daha önce Vujosevic’le oynaması sizin hayatınızı kolaylaştırıyor mu? Yaklaşımı, dilinizi bilmesi.

Hayır, hiç öyle düşünmem. Önemli olan bizim burada nasıl oynamak istediğimizi anlaması. Hep söylerim, sezon başı ve sonunda bambaşka takımlar haline geliriz. Otomatikleşmemiz lazım. Hücumda ve savunmada bazı detayları öğrenmesi lazım. Günlük işimiz bu. Her idmandan sonra gerçekten bir adım daha iyi olmamız gerekiyor. Burada her çalışma zor ama idmanlardan sonra video izliyoruz. Buna çok önem veriyorum. Oyuncular size bir noktaya kadar güvenir. O noktadan sonra videoda nasıl yapacaklarınızı göstermeniz lazım.

Fransa’dan ve Kanada’dan oyuncu transfer ettiniz. Yunan, Amerikalı, Ürdün Milli Takımı’nda oynayan oyuncularınız var. İtalyan, Sırp… Farklı kültürlere sahip olmak sizin işinizi kolaylaştırıyor mu, zorlaştırıyor mu?

Güzel bir nokta. Dün video izledik. Tam olarak dün. “Nereli olduğunuzun hiçbir önemi yok” dedim. Hiçbirinizin. Türk, Sırp, Amerikalı, Fransız, Yunan… Umrumda değil. Ben izlerim. İşim yaptığınız hataları söylemek. Yüzleriniz umrumda değil. Dün söyledim, basketboldaki en büyük yalan “genç ve yaşlı oyuncu” ayrımıdır. Öyle bir şey yok. Sadece iyi ve kötü oyuncular vardır. Bazıları kötü oynar, bazıları iyi. Benim işim bu. Yüzleriniz, ülkeniz umrumda değil. İşinizi iyi mi yapıyorsunuz, yoksa kötü mü? Her gün bununla baş etmeliyim. Her gün. Bazıları için işler çok zor oluyor, çünkü bir şeyi 100 kez tekrar etmek zorunda kalıyorum. Onlar dinlemek zorunda. Söylediklerimi anlamak için dinlemek zorunda. Çünkü bazen başkası anlamıyor. Ancak işin bir parçası. Gelip 100 kere “düşün” diyorsam düşünmeye başlıyorlar. Neler oluyor? Burada kim daha konsantre olmalı?

Geçmişi hatırlıyorum da, ilk yılınızdan sonra yabancı kuralı değiştiğinde bire bir aynı cümleleri kurmuştunuz. Şimdi yabancı kuralı bir kez daha değişti. Nasıl hissediyorsunuz?

Sence kimse benim nasıl hissettiğimi önemsiyor mu?

Size sormadılar mı?

Kimse… Yani, benim nasıl hissettiğimin hiçbir önemi yok. Kimse de ilgilenmiyor. Artık 5+7 kuralımız var. Bu şekilde oynayacağız. Tek şey söyleyeceğim. Geçen seneye kadar elimizde olan 6+6 kuralı Türkiye’ye iki Eurocup, bir Euroleague şampiyonluğu getirdi. Fenerbahçe üst üste dört Final Four yaptı. Gerçekler bu şekilde, değil mi?

Evet.

Şimdi nasıl olacak, göreceğiz.

Furkan ve Cedi gibi iki NBA oyuncusu da çıktı.

Furkan ve Cedi, yine fırsatlardan bahsedeceğimiz iki durum. Neden NBA’e gittiler? Neden? Çünkü kalitelilerdi. Basketbolu seven insanlar. Pasaport diye bir şey yok. Pasaportun yok, iyisindir ya da kötüsündür. Kim olursan ol, sabahtan akşama salonda çalışman lazım. Takım arkadaşlarından fazla burada olman lazım ki, onları geçesin. Antrenörüne “ben bu adamdan daha iyiyim” demen lazım. Yani insanlar benim kimin daha iyi oyuncu olduğunu anlamayacak kadar aptal olduğumu mu düşünüyor? Böyle, hele bu seviyede? Ben değil, Süper Lig’deki hiçbir koç. Hiçbiri. Çok basit. İnsanlar bunu anlıyor, ben de anlıyorum. O yüzden sahaya sadece iyileri atıyorum. O kadar. Bakalım, şimdi nasıl olacak. Dediğim gibi, benim kuralla ilgili bir sorunum yok. Nasıl hissettiğim benim problemim. Kimsenin de bunu önemsediğini düşünmüyorum.

Yabancı kuralından bahsettik, Joffrey Lauvergne’den bahsettik. Biraz Tyler Ennis’ten de konuşmanızı istiyorum. Ennis liseyi Kanada’da okudu. Sonrasında Syracuse Üniversitesi’ne gitti. Taktik olarak bambaşka bir dünya, çünkü Jim Boeheim ile 2-3 alan savunması yapıyorlar. Sonra NBA’e gitti, ilk sezonunda takas edildi. Dört farklı kulüp ve şimdi Euroleague… Bugün “Tyler Ennis bu tip bir oyuncudur” diyebileceğimiz bir durum yok. Bazı yetenekleri var, fakat basketbolseverler neyi yapıp neyi yapamayacağını tam olarak görmedi. Sizin için onu scout etmek zor muydu? Ennis’te neye baktınız?

Öncelikle tek oyuncuyu konuşmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Söylediğin her şey doğru. Buradaki ilk senesi. Yani biz onu, o da bizi seçtiyse iki tarafın da bundan mutlu olması lazım. 24 yaşında bir oyuncu olarak zamana ihtiyacı var. Öncelikle benim ondan ne istediğimi, felsefemizi, oyununda en iyi yaptığı şeyi, değiştirmesi gereken şeyleri anlaması lazım. Fakat bu sadece Ennis için geçerli değil. Bu her oyuncum için geçerli. Hepsi için. İyi yönleri de var, kötü yönleri de. Benim işim de onların takıma en iyi şekilde yardım etmesini sağlamak. Ennis de onlardan biri. Eğer bana sorarsan, takım olarak herhangi bir ligde yarışmak için yeterli değiliz. Yine söylüyorum, geçen seneki ilk maçı ve son maçı ayrı ayrı izleyin. Bu tip bir gelişim çok normal. Birlikte birkaç idman yaptık, birkaç maça çıktık. Bazı durumların tekrarını yapmaya çalıştık, bazılarını anlattık. Bu bir süreç. Sabırlı olmamız lazım, zamana ihtiyacımız var. İkincisi, en iyi basketbolu oynayamıyorsanız ne yaparsınız? Daha çok mücadele edersiniz. Daha iyi konsantre olursunuz, daha iyi savunma yaparsınız. Takıma yardım etmeye çalışırsınız. Çünkü günün sonunda herkes topu çemberden geçirmek için basketbol oynar. Şimdilerde ben oyuncularımı daha çok şut atmaya zorluyorum. Bu imkansız. Yani antrenörler, bencil oyuncuları şut atmamaları için uyarır. Ben burada oyuncularımı çembere baksınlar diye zorluyorum.

Hangisi daha kolay?

Herkes birinin bencil olduğunu anlayabilir. Ancak bazen bencillik olumludur. Sayı atmak istersiniz. Eğer bunu görürseniz, “doğru” dersiniz. Agresif olmak basketbolda her şeydir. Hücumda ve savunmada agresif olmalısınız. Ve mücadele… Yani bazı hazırlık maçlarının sonuçları önemli değil.

Yaptığınız rotasyonlarla, çift guard oynatarak Tyler Ennis’i koruduğunuzu görüyorum.

Sadece onu değil, tüm oyuncularımı. Basketbol çok farklı şeylerden oluşur. Takıma yardım edebileceğiniz çok farklı şeyler vardır. Belki taraftar bunu anlamaz. Fakat süreyi ben belirlerim. Tamam mı? Ben takımım için en iyisini bilirim. Eğer birisi sayı atmıyor ama başka şeyleri yapıyorsa, her şey yolundadır.

Geçen sezon da Jason Thompson için aynı şeyleri söylüyordunuz.

Kesinlikle, kesinlikle.

Bahsettiğiniz üzere, bu benim yaz transferleri içinde en büyük soru işaretimdi. Önceki takımlarınızda Bogdan gibi kendi skorunu üretebilen bir kısanız vardı. Keza Brad Wanamaker da kendi şutunu yaratıyordu. Kendi kendime düşününce belki Guduric, belki Tyler bunu yapar. Belki de Sloukas’ı hazırlık maçlarında kullandığınız gibi daha skorer kullanırsınız. Ne düşünüyorsunuz?

Evet, sen bazı isimler saydın. Ben daha fazla ekleyeceğim. Neden Melih Mahmutoğlu olmasın? Neden daha çok çembere yakın oynamayalım? Neden Sinan olmasın? Neden Egehan olmasın? Hepsinin önünde fırsat var. Bu bana değil, onlara bağlı. İdmanda kendi şutlarını yaratabileceklerini ve maçta bunu yapabileceklerini göstermeliler. En iyi oyuncular kendi şutunu yaratır, sana yüzde yüz katılıyorum. Bunun üzerinde çalışın işte arkadaşım. Gelin salona, çalışın.

Yani bu ortada duran bir rol. İsteyen gelir, alır.

Evet. Herkes. Ben oyuncularımın yanıma gelip “Koç topu bana ver.” demesini isterim. Al, topu vereyim. En iyi ne yaparsın? Bunu mu? Daha fazlasını mı istersin? O zaman daha fazlasını al. Bazı isimlerden bahsettik. Uzunlar da var. Kalinic, Gigi… Hepsi… Eğer bir takım olmak istiyorsak, top sadece bir ya da iki oyuncunun elinde kalmamalı. Hepsi parkede karar verebilmeli.

Özellikle şampiyonluğunuz sonrasında bir şey dikkatimi çekti. Olimpiakos’a karşı final maçında Kalinic’i çok kritik bir anda iki numaraya çekip, sırtı dönük oyunundan Antiç’e bir şut yaratmıştınız. O sezon Kalinic’i kısa rotasyonunda çok kullanmıştınız. O sezondan beri birçok takımın aynısını yapmaya çalıştığını görüyoruz. Herkes sahada büyük kalmaya çalışıyor. Basketbol taktiklerinde bir moda yarattınız. Şimdi sizin de bunu çok yaptığınızı görüyorum. Geçen yıl Gigi ya da Kalinic’i dörtte çok kullandınız. Bu yıl yeniden sahada büyük kalmaya odaklandınız.

Saha içinde neye ihtiyacınız olduğuna bakar. Takımın nasıl? Oyunu nasıl hazırlaman gerekiyor? Oyuncuların maça reaksiyonu nedir? Ben idmanda denemediğim hiçbir şeyi maçta denemem. Birilerinin bizi kopyaladığını söylüyorsun. Bu çok kolay. İnternete girip, tek klikle her şeyi izleyebiliyorsun. İstediğini izle. Önemli olan takımın için en iyisini anlamak. Eğer aynı tip oyuncuların yoksa, bence kopyalamak doğru değil. Evet, kopyalıyorlar. Olmaya da devam edecek. Herkesin istediği her şeyi yapma hakkı var. Ben takımımı kendi tarzımla oynatırım. Her tür basketbola hazır tutmaya çalışırım. Eğer Real Madrid’e karşı nasıl oynadığımızı hatırlarsan, Vesely olmadan bazı şeyleri denemek zorunda kalmıştık. Sezon boyunca nasıl reaksiyon vereceğimiz, nasıl oynayacağımızı göreceğiz.

Sanırım kendiniz için her dakika küçük hedefler koyuyorsunuz. Bazı oyuncu tercihlerini görünce “Şimdi Koç Zeljko ne düşünüyor acaba?” diyorum. Bu dakikayı mı düşünüyor? Nisan’ı mı düşünüyor? Her zaman not alırım çünkü belki bu Nisan’da karşımıza çıkar. Her maçta yeni bir şey yapıyorsunuz. Süper Lig’deki farklı biten maçlarda da, farklı oyuncuları bir arada oyuna atıyorsunuz. Bazı farklı beşlerle sahada kalıyorsunuz. Bundan keyif alıyor musunuz? Sizi mmotive eden şey bu mu?

Beni motive eden şey, işimi çok sevmem. En önemlisi bu. İkincisi, sezon çok uzun. Tüm oyuncuların her maçta en üst seviyede olamayacağını anlamanız lazım. Bazı iniş-çıkışları olacak. En önemlisi bu. Benim işim takıma kimin yardım edebileceğini görmek. Önceki soruda bahsettiğin taktikler sonra geliyor. Her zaman benim tepki verebilmem önemli. Eğer geç kalırsam, takım için zor olur.

Bu sezon kulüpte büyük bir değişiklik vardı. Aziz Yıldırım, başkanlığı Ali Koç’a devretti. İlişkiniz nasıl? Kulüp içi durum nasıl?

Her şey iyi. Sayısını bilmiyorum, çok toplantı yaptık. Her şey normal. Onlar basketbol takımında bizim en iyi şekilde çalışacağımızı biliyorlar. Kendimizi zor bir sezona hazırladık, bunu biliyorlar. Benimle ve Maurizio’yla bir araya geldiler. Ofisteki insanlarla gelip tanıştılar. Bu sezona kendimizi hazırladığımızı gördüler. Yönetim için de durumun zor olduğunu biliyorum. Yapacak çok işleri var. Önlerinde bizden erken başlayan, en önemli olan futbol takımı var. Fakat bana sorarsan, tabii ki Fenerbahçe’nin her takımının kazanmasını isterim. Ancak günün sonunda ben Fenerbahçe basketbol takımının antrenörüyüm. Ben bununla ilgilenirim. Dürüst olmak gerekirse başka takımlarla ilgilenemem. Diğer takımlarımıza en iyisini dilerim, fakat ben oyuncularım ve takımım için en iyisini yapabilmek adına çalışacağım. Benim için çok basit.

Bu yaz kurun yükselmesiyle Türkiye’de zor bir durum ortaya çıktı. Bu sizi nasıl etkiledi? Kulüpte konuştunuz mu? Fenerbahçe’yi nasıl etkiledi?

Sorunu bunun yarattığını anlıyorum. Durumu çok iyi anlıyorum. Kulübün tepkisi çok olumluydu. Sayın Ali Koç’un Semih Özsoy’la birlikte hiçbir soruya mahal vermeyecek şekilde çok çalıştığını biliyorum. Biz anlıyoruz. Yardım edebileceğimiz herhangi bir konuda desteğe hazır olduğumuzu biliyorlar. Ben de uzun yıllardır kulüpte yer alan oyuncularımın bunu bildiğine inanıyorum. Burada her şey normal. Umarım ekonomi yeniden eskisi gibi olur ve yeniden normale döneriz. İsteğim bu ama ben basketbol koçuyum, bu tip konularda uzman değilim.

Sizin açınızdan, basketbol takımında hiçbir şey değişmedi değil mi?

Hayır her şey yolunda. Yönetimimize teşekkür ediyorum. Her şey kontrol altında.

Kariyeriniz bittiğinde nasıl hatırlanmak istersiniz? Ne şekilde?

Bunun benim için önemli olduğunu mu düşünüyorsun? İnsanlar beni bir şekilde hatırlayacaktır. Bazıları iyi, bazıları kötü konuşacak. Hayat bu.

Nasıl bir miras bırakmak istersiniz?

Herkesin sizin hakkınızda iyi düşünmesini isteyemez, kontrol edemezsiniz. Hayat böyle, insanlar böyle. Benim için birlikte vakit geçirdiğim insanlar önemli. Ekibimi düşünüyorum. Kulüpteki insanları, oyuncularımı düşünüyorum. Tabii ki taraftar. Taraftar da önemli. Bu insanlar benim için önemli. Bana yakın insanlar değerli. Televizyondan bana bakan, uzaktan maçta Koç Obradoviç’i izleyen birisi benim hakkında her şeyi düşünebilir. Normaldir. Bu konuda çok sakinim. Önemli olan bana yakın insanların benim için ne düşündüğü. Günün sonunda ben de bir insanım. Hayatta herkes gibi hata yaparım. Önce yakın arkadaşlarımı, ailemi, birlikte çalıştığım insanları etkileyecek hatalar yapmamaya çalışıyorum.

Yine de çok fazla yardım yaptığınızı biliyorum. Genç antrenörlere eğitim seminerlerine gidiyorsunuz. Hatta birinde birlikteydik, dört saat boyunca orada kaldık ve hâlâ “bana daha çok soru sorun” diyordunuz. Bu tip şeyler medyada değil.

Olmaması daha iyi. Bunları hissettiğiniz için yaparsınız. Ben bazı şeyleri başkalarına göstermek için yapmıyorum. Biri için bir şeyler yapıyorsam, içimden geldiği içindir. Bugünlerde benim çok da bağlantım yok. Ne diyorsunuz ona, internette?

Sosyal medya.

Sosyal medya, o tip şeyler. Ben gerçekten bunu zerre umursamıyorum. Biri gelip bana bundan bahsediyorsa, hayat bu değil. Hayat, gerçek insanlarla temasa geçmektir. Sosyal medya da var ama aynı etkiyi yarattığını düşünmüyorum. Aynı olduğunu düşünmüyorum.

Kesinleştirmek için bir daha soruyorum. Sosyal medyada hesabınız var mı?

Hayır. Hayır.

Hiç mi?

Hayır.

Son iki sorudan bahsediyorduk. Soruyu hep biz soruyoruz ama Zeljko Obradovic’in bir soru hakkı olsaydı kime, ne sorardı? Tarih boyunca yaşayan ya da ölü birisine. Kime sorardınız, ne sorardınız?

Silahları yaratan kimse, ona sorardım. Neden? İlk sorum bu. İkincisi, tüm politikacılara olurdu. Neden kendi kendileriyle bu kadar ilgileniyorlar? Neden sorunları olan gerçek insanlarla ilgilenmiyorlar? Çünkü tüm dünyada böyle. Tüm dünyada. Hepsinin ağzında demokrasi, insanlar ve fakirler için yapmak istedikleri var. Şu anda dünyanın en zengin kesimiyle, yiyecek yemek bulamayan insanlar arasında inanılmaz bir gelir farkı var. Dünyadaki adalet bu mu? İstediğimiz demokrasi bu mu? 2018’deyiz. Dünya çıldırmış. Bana sorarsan, dünyada adalet yok. Bu nereden geliyor, kimin yarattı? Bambaşka hikaye. Her insanın normal bir hayat yaşama hakkı var. En önemlisi bu.

İşler iyiye gidiyor gibi de durmuyor.

Katılıyorum. Daha iyi olacağına inanmıyorum. Bakalım en ufak bir şekilde iyiye gidecek mi, bari kötüye gitmesin. Fakat ne derler, bilirsin. En son umutlar ölür. Umut etmeye ve inanmaya devam etmeliyiz.

Son olarak basketbolla ilgili bir mesajınız var mı? Ne konuşmak istersiniz? Bu sizin zamanınız.

Hayattaki tüm problemlerimize rağmen, hadi pozitif kalalım. İnanmak zorundayız, mutlu olmaya çalışmak zorundayız, yakınımızdaki birine yardım etmeliyiz. Her gün bu fırsatımız var. Hayattan zevk almak için -ki hayat çok özeldir- ne olursa olsun pozitif kalmaya devam edelim. Yakınınızdaki birine yardım edin.

Basketbolla bitirelim hadi. Fenerbahçe taraftarına bir mesajınız var mı? Basketbolla ilgili ne beklemeliyiz?

Yine söylüyorum. İlk dakikadan itibaren çok zor olacak. Takımla bir arada kalmamız lazım. Özellikle zor anlarda. Ben salonda genç taraftarı görmek istiyorum. Burada yeni seyirciler görmeliyiz. Bu takım karakterini gösterdi. Eğer gençlere bir örnek olabileceksek, biz mutluyuz.

Paylaşmak heyecan verir;

Yakında yorum bölümümüz aktif olacaktır.

Hakkında Fersu Yahyabeyoğlu

Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunuyum. 7 yaşında Çukurova alt yapısında tanıştığım basketbol, ilerleyen yaşlarda bende bir tutku haline geldi. Yerel liglerde 11 yıl boyunca lisanslı basketbol oynadıktan sonra üniversite yıllarımda da amatör olarak oyuncu gözlemciliği yapmaya başladım. Sonrasında Türkiye'nin önde gelen basketbol portallarında köşe yazarlığı yaparak yola devam ettim ve çeşitli yerli artı ulusal tv/radyo kanallarında yorumculuk yapmaya devam ediyorum.

Mutlaka bakın

Zalgiris’den Baskonia’ya Farklı Tarife

Turkish Airlines Euroleague 31. hafta mücadelesinde Zalgiris Kaunas konuk ettiği Baskonia‘yı 94-76 gibi farklı bir …