Güncel Haberler

Ataman: “Bazen Eşim ve Oğlum da ‘Gergin’ Diyorlar.”

Anadolu Efes‘in başarılı koçu Ergin Ataman Sabah gazetesine detaylı bir röportaj verdi.

Tartışmasız Türk basketbol tarihinin en önemli ve en başarılı isimlerinden biri Ergin Ataman. Anadolu Efes Erkek Basketbol Takımı’yla geçtiğimiz yıl Final Four finalinde mücadele etmesinin ardından bu yıl, emin adımlarla ve zaferlerle ilerliyor hedefe. Evinde 19 kupa bulunduğunu söyleyen usta koç, gözünü EuroLeague şampiyonluğuna dikmiş vaziyette. Ama Ergin Ataman başarıları kadar, bir koç olarak tarzıyla da sık sık gündem olan bir isim. Rakip izleyici tarafından hakkında en çok slogan üretilen, en çok tepki gören isimlerden. Üstelik kendisi de tüm bunların farkında, Gergin Ataman olarak anılmaktan da, “Mola alsana” diye sloganlarla yuhalanmaktan da rahatsız değil. Aksine yaş aldıkça bunları olgunlukla karşıladığını, zaman zaman kendi sivri çıkışlarının bunları körüklediğini de itiraf ediyor.

İşte tecrübeli basketbol adamının verdiği samimi ve detaylı açıklamalar:

Egosu yüksek biri misiniz?

Evet öyle olmak zorundayım. Çünkü yönettiğim insanların hepsinin egosu yüksek. Hepsi bir star. Benim işim onların egolarının ortalamasını bulup, takım için en iyisini çıkartabilmek. Yoksa o egoların altında ezilirsin. Oyuncularımla abi-kardeş, arkadaş gibiyim. Onlarla şakalaşırım, mesajlaşırım, özel hayat dahil her şeyi konuşurum ama sahaya çıktığım zaman o grubun liderinin ben olduğumu hissetmeleri lazım. Özel hayatımda öyle biri değilim, mütevazı bir insanım.

Bir Türk basketbol koçu olarak başarılarınız tartışılmaz. Bu anlamda yeterince desteklendiğinizi düşünüyor musunuz?

Türk insanının dünyada tanınır olması ve başarılı olması nasıl hepimizi mutlu ediyor, bu onun gibi. Bir Türk koç olarak, dünya basketbolundaki başarılarımın aslında çok ciddi bir kesim tarafından takdir edildiğini görüyorum ama bazı kesimler öyle görmüyor. Bunda benim de hatalarım olabilir. Bazı sivri çıkışlarım nedeniyle fanatizmin önplanda olduğu Türk sporundaki başarılarımın zaman zaman fanatizmin kurbanı olduğunu görüyorum. Bunun da farkındayım ama ben buyum. Bugüne kadar sporla ilgili kişisel hayallerimin yüzde 90’ını gerçekleştirdim. İki hayalim kaldı. Biri EuroLeague şampiyonluğu, diğeri de Galatasaray Kulübü’ne başkan olmak. Bunu söylediğimde bazılarına ters geliyor ama niye hayalimi saklayayım? Son 10 yıl içinde benim çalıştırdığım, Beşiktaş, Galatasaray ve Anadolu Efes dört defa Türkiye şampiyonu oldu. Diğer beş sezon Fenerbahçe oldu. Fenerbahçe ile hep şampiyonluk rekabeti olan bir antrenör durumundayım. Fenerbahçeli taraftarlar da o rekabet ortamındaki adrenalin nedeniyle yükseliyor ve bu başarıdan rahatsızlık duyuyor. Normal aslında bakıldığı zaman… Ama benim hiçbir kulübe karşı bir önyargım yok. Sahada keskin bir yapım var. Saha dışında öyle değilim.

Maç öncesi totemleriniz var mıdır? Nasıl bir hazırlık yaparsınız?

Maçtan üç-dört saat önce uyurum. Ki çok zordur o adrenalinle, seni bekleyen 15 bin kişinin baskısını bilerek… Uyuyamadıysam o gün işlerin kötü gideceğini düşünürüm. Hep aynı kravatı takarım. Bozulmadıysa bağıyla durur. İşler iyi gidiyorsa ayakkabılarımı değiştirmem, aynı ayakkabıyı giyerim. Geçenlerde bir hakemin dikkatini çekmiş, “Ayakkabıları değiştirmiyorsun, bunlarla Final Four’a kadar gideceksin galiba” dedi. Yabancı hakemlerle diyaloga girdiğimde onlarla sadece pozisyonla alakalı konuşmuyorum, diyorum ki, “Bu sene biz şampiyon olacağız.”

Böyle anlarda çok içten gelen ve yansıttığınız böyle duygularınızın yanlış anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

Çookkk… Özellikle basın toplantılarında, röportajlarda politik olmayı beceremiyorum. Hayat tarzım bu. İnandığım şeyleri söylemek benim hayat tarzım. Bana karşı, kulübüme karşı bir haksızlık yapılıyorsa, bunu politik bir dille değil, kullanılan dile uygun, aynı sertlikte dile getiriyorum. Bu yüzden bazı insanlar beni antipatik ve sert buluyor. Detaycıyım ve ters giden bir şey gördüğümde onun düzelmesi için ben bir şey yapabiliyorsam düzelirim, beni aşan bir şeyse bilinmesini isterim. Bebek Otel olayında olduğu gibi… Yoksa bana ne!

Türkiye ne ifade ediyor sizin için?

Türkiye benim için çok önemli. Ciddi bir milliyetçilik hissim var. Uzun dönemimi yurt dışında geçirdiğim için orada gördüğüm bazı şeylerin burada olması için çaba sarf ederim. Siyaset, ekonomi, turizm, demokrasi açısından Türkiye’nin hep üstte olmasını isterim. Türkiye yurt dışındaki bilinçli insanlar tarafından gıptayla bakılan bir ülke. Türkiye’ye karşı yurt dışında iki anlayış hakim; bazıları Türkiye’yi geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi olarak görüyor ama bilinçli kesim ne kadar güzel bir ülke olduğumuzu, son 20 yılda Türk ekonomisinin, sporunun, sanatının yaptığı ilerlemeyi takdir ediyor. 20 yıl öncesiyle bugünkü Türkiye arasında çok ciddi anlamda pozitif yönde bir fark var. Biz ülke içinde hep negatiflikleri önplana çıkarmayı seviyoruz. Hele ki sosyal medya… Ben sosyal medyadan bu yüzden çıktım. Halbuki ülkemizde çok ciddi anlamda bir atılım var. Eksikler yok mu, elbette… Bunlar da tamamlanacak.

İkiz kızlarınız ve bir oğlunuz var. Onlar neler yapıyorlar, sporla ilgileri nasıl?

Ceren elektrik ve bilgisayar mühendisliği, Gizem de psikoloji ve sanat eğitimi alıyor Amerika’da. Geçen yıl dönem biter bitmez Final Four maçlarına geldiler. Uzaktan da olsa takip ediyolar ve bizle aynı heyecanı duyuyolar. Oğlum Sarp ise dokuz yaşında ve neredeyse basketbol sahasında doğdu. Özellikle EuroLeague ve Türkiye ligine çok hakim. Çok hırslı, kaybedince salonda hırsından ağlıyor. Annesi zor teselli ediyor. Maç sonrası beni eleştiri yağmuruna tutuyor yani tam bir basketbol aşığı ve tabii ki şu an sanki bir Efes amigosu, hatta kendisini takımın bir elemanı gibi görüyor. Her maçta en ateşli taraftar, birçok yurt dışı maçına da takımla beraber geliyor. Eşim Berna tüm hayatı basketbola endekslenmiş bir ailenin kadını olarak mantık kuralları çerçevesinde bizi dizginlemeye çalışıyor. Ama o da bu stresin içinde, özellikle maç öncesinde ve kaybedilen maç sonralarında benden uzak durmanın en iyi çözüm olduğunu kavramış durumda.

Aile şirketinin başına geçmenizi isteyen babanız şimdi neler diyor geldiğiniz noktaya?

Antrenmanlara giderken gitsin hevesini alsın havasındaydı. Daha sonra en yakın takipçim oldu. Şimdi 85 yaşında, her maça gelir, başından çok ciddi hastalıklar geçti ama gelir orada oturur. Babam ve annem en büyük fanlarım. Annem sağlık problemlerinden dolayı salona gelemez ama evde mutlaka izler, en iyi basketbol otoritesinden iyi basketbol bilir. Maçlardan sonra bana fırça da atar! Tebrik etmek için WhatsApp’tan ilk öpücük ondan gelir. Seyredemeyecek kadar heyecanlandığı da oluyor.

Küfür olduğunda üzülüyorlar mı?

Üzülmüyorlar. İnsan yaş aldıkça, olgunlaştıkça farklı bakıyor. Hakarete uğradığım zaman çok üzülüyordum. Ki hakaretlerin bazıları anneme gidiyordu. Annem gayet rahattır, “Oğlum niye sinirleniyorsun, sen işine bak” der. Dünyanın en mutlu insanı da olsanız, spordaki hazzı hiçbir yerde alamazsınız.

Saha kenarındaki adamın agresif, sert, kızgın olması şart mıdır?

Bunların bir kısmı adrenalinin yarattığı agresiflik. Bir kısmını da tiyatro olarak nitelendirebiliriz. Belki o anda oyuncularınız motive olamıyor, bazen taraftar da rölantiye girer. Ama siz hissederseniz, bu iş rölantide giderse kayba doğru gidiyor. Ortamı alevlendirmek, maçın momentumunu, psikolojisini değiştirmek için yapıyoruz. Bazen de adrenalinin getirdiği bir içgüdü oluyor. Ben de durum bunun tam ortası. Yaptıklarımın bir kısmı tiyatrodur, bir kısmı ise adrenalin patlaması.

“Gergin Ataman” diyorlar size. Kızıyor musunuz?

Eskiden kızıyordum. Bunu bir hakaret gibi algılıyordum ama yaş ilerledikçe, olgunlaştıkça gülüyorum. Güzel bir espri. Hakikatten gerginim yani (gülüyor). Sahadaki Ergin, bazen gergin. Bazen eşim ve oğlum da böyle hitap edebiliyor. Evde bir gerginlik olduğu zaman, “Gergin” diyorlar. Küfür olmadığı sürece sıkıntı yok. Bana “Mola alsana Ergin Ataman” diye bağırıyorlar. Klasik oldu. Bir yere gittiğimde insanlar slogan üretiyorlar. Bazen de o molayı alıyorum, insanlar seviniyorlar. Onlar da zannediyor ki, onlar istedi diye aldım.

Kaynak: Sabah

Paylaşmak heyecan verir;

Yakında yorum bölümümüz aktif olacaktır.

Hakkında Fersu Yahyabeyoğlu

Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunuyum. 7 yaşında Çukurova alt yapısında tanıştığım basketbol, ilerleyen yaşlarda bende bir tutku haline geldi. Yerel liglerde 11 yıl boyunca lisanslı basketbol oynadıktan sonra üniversite yıllarımda da amatör olarak oyuncu gözlemciliği yapmaya başladım. Sonrasında Türkiye'nin önde gelen basketbol portallarında köşe yazarlığı yaparak yola devam ettim ve çeşitli yerli artı ulusal tv/radyo kanallarında yorumculuk yapmaya devam ediyorum.

Mutlaka bakın

Milano’dan Monaco Baskını Geldi!

Turkish Airlines Euroleague 30. hafta mücadelesinde Olimpia Milano konuk olduğu formda rakibi AS Monaco‘yu 80-98’lik …